Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölge Baro Başkanları Toplantısı
                        14-15 Kasım 2014 tarihinde Muş Baro Başkanlığının organizasyonu ile Baromuz Başkanı Sayın
 Av. Abdullah ALAKUŞ'un da katıldığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölge Baro Başkanları toplantısı yapıldı.
                       13 Baronun katılımıyla Mesleki ve Bölgesel bir çok konunun ele alındığı toplantıda hazırlanan
sonuç bildirgesi kamu oyuna sunulmuştur.
 
 

                        DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGE
BARO BAŞKANLARI TOPLANTISI SONUÇ BİLDİRGESİ
                               
BASINA VE KAMUOYUNA
                
      15-16 Kasım 2014 tarihinde Muş Barosu ev sahipliğinde gerçekleştirilen
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölge Baro Başkanları toplantısında gündeme dair
birtakım siyasal, toplumsal ve mesleki Sorunlar tartışılmış ve  yapılan değerlendirmelerin
kamuoyuyla paylaşılmasına karar verilmiştir.
              
      Bilindiği gibi Türkiye çok ciddi ve tarihi bir dönemeçten
geçmektedir.  Siyasal ve toplumsal sorunların demokratik bir temelde çözümü
gayesiyle bir süreç başlatılmış bulunmaktadır. Bu çerçevede başlatılan çözüm
süreci belli bir aşamaya getirilmiştir. Ancak zaman zaman çeşitli nedenlerle
süreç akamete uğramıştır. Bu süreçte bütün siyasi aktörlerin kullandıkları
dile ve  argümanlara dikkat etmesi hayati önem arz etmektedir. Çözüm süreci
Türkiye’nin en temel sorunu olduğu halde özellikle hükümet kanadının “ çözüm
sürecine mecbur değiliz” tarzındaki yaklaşımları savaşın birinci derecedeki
mağduru olan Kürt halkında ciddi endişeler yaratmıştır. Oysa çözüm süreci
 Türkiye’nin olduğu kadar Ortadoğu’nun da en önemli toplumsal uzlaşı ve
barış projesidir. Bu projeye tüm Türkiye toplumununve demokratik tüm
 dinamiklerinin samimi bir şekilde destek vermesi ve kendi aralarında barış
dilini kullanarak diyalog geliştirmeleri önemlidir. Günü kurtarmaya dönük
takiyyeci bir yaklaşımla bu sorunun çözülemeyeceği hepimizin malumudur. 
 
             
      Çözüm sürecinin tartışıldığı ve barış umutlarının arttığı bu dönemde
siyasal iktidarın süreci sekteye uğratacak bir yaklaşımla “güvenlik paketi” adı
altında konjöktürel yasal değişikliklerle güvenlikçi bir anlayışı hayata
geçirme teşebbüsü toplumda derinendişeler uyandırmıştır. Özellikle Rojava
sınırında “güvenlikli bölge“ adı altında insanlardan arındırılmış tampon
bölgelerin oluşturulması gibi polisiye tedbirlerle kökü derinde olan ve
toplumsal ve siyasal bir özellik arz eden Kürt sorununun çözülemeyeceği
tartışma götürmez bir geçekliktir. Diğer taraftan Kobani protestolarından
olayı meydana gelen ve yaklaşık 40 insanımızın hayatını kaybettiği 06-07 Ekim
olaylarının en önemli nedeni siyasi iktidarın güvenlikçi tedbirleri öne çıkartması
ve kolluğun pervasızca bir tutum sergilemesidir.  

             
      Yıllardan beri avukatlar, çatı örgütleri olan Barolar ve Türkiye Barolar
Birliği, avukatların dosya incelemesi önündeki engelleri kaldırma yönünde bir
uğraş vermiş olup bunda önemli ölçüde başarı sağlamışken; hükümet kanadının
avukatların soruşturma evresinde dosya incelme yetkisini kısıtlama yönündeki
yasal düzenleme çabası tarafımızca kaygı ile izlenmektedir.

            
      Sınır bölgemiz Kobani’de  yaşanan insanlık dramının tek sorumlusu olan
 DAİŞ’e Türkiye’deki belli odaklardan ciddi anlamda lojistik ve insan gücü
yardımının yapıldığı aşikar olduğu halde; bu odaklara yönelik bu güne dek
hiçbir idari yada adli işlemin yapılmamış olması siyasal iktidarı ciddi anlamda
töhmet altında bırakmıştır.  
             
      Çözüm sürecinin ilke ve esaslarının tartışıldığı ve yol haritasının netleşmeye
başladığı bir dönemde tamamen siyasi kaygılarla gözaltına alınıp uzun süre ceza
evinde tutulan KCK mağdurları ile hasta hükümlülerin durumlarında bu güne kadar
hiçbir iyileştirmenin yapılmamış olması çözüm sürecinin Kürt kanadında ciddi
hayal kırıklığına yol açmıştır. Çözüm süreci ile barışa yönelik iradesini
ortaya koyan siyasi iktidarın; Kürt sorununun bütün bileşenleri ile tarihsel
bir yüzleşme içinde olması karşısında; KCK mağdurları ve hasta hükümlüleri
bu süreçte göz ardı etmesi ve bir iyileştirmenin içerisinde bulunmaması 
ciddi bir paradokstur.
 
             İş kazaları konusunda dünyada başı çeken Türkiye’de özellikle son
iktidar döneminde  ölümlü iş kazaları oranında ciddi bir artış gözlenmektedir.
 Kimi rant çevrelerinin ekmeğine yağ sürme kaygısıyla işçi sağlığı iş güvenliği
tedbirlerinin tamamen göz ardı edildiği bir anlayış, iş kazalarından dolayı 
meydana gelen ölümlere adeta davetiye çıkarmıştır. Evrensel ölçekte
işçileri koruyan  mevzuat değişiklikleri Türkiye’de hiçbir kaygı gözetmeden
hayata geçirilinceye kadar işçi ölümlerinin önüne geçmek mümkün
gözükmemektedir. Bu nedenle insan hayatını önceleyen bir iş mevzuatı
değişikliği hayati önem arz etmektedir.
 
           Bu gün 15 Kasım ve Seyit Rızanın idam edilmesinin yıldönümü. Bundan tam
76 yıl önceDersim’ de meydana gelen katliamda Seyit Rıza ve arkadaşları idam edildi.
Bu vesile ile bu direnişte hayatını kaybeden bütün insanları Seyit Rıza’nın
şahsında anıyoruz.
 
          
         Filistin halkına yaptığı zulüm ve katliam yetmiyormuş gibi İsrail
Devleti yakın zamanda Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’ya gaz
bombalarıyla pervasızca saldırdı. İnsan hayatını ve inanç özgürlüğünü hiçe
sayan İsrail’in bu pervasız ve şımarık tutumunu kınıyoruz.


        Basına ve kamuoyuna saygı ile duyurulur.15-11-2014



 



AĞRI BAROSU                            BATMAN BAROSU                        BİNGÖL BAROSU     

 



BİTLİS BAROSU               DİYARBAKIR  BAROSU        HAKKARİ  BAROSU        



 



MARDİN BAROSU             MUŞ BAROSU                             SİİRT BAROSU     



 



ŞANLIURFA BAROSU         ŞIRNAK BAROSU                  TUNCELİ BAROSU      



 



VAN BAROSU